İnsan ne kadar çok eşyaya sahip olduğunu
taşınma konusu gündeme gelince anlıyor. Dolapların kuytu köşeleri, yatak ve
kanepe altları, oda köşelerine istiflenmiş kutular ve günlük koşuşturma içinde
gözümüze ilişmeyen birçok detay taşınma zamanı gelip çattığında ortaya çıkıyor.
Aynı zamanda, ne kadar gereksiz şey satın aldığınızı ve bunları evinizde ne
kadar uzun zamandır muhafaza ettiğinizi anlamak için böyle zamanlar ideal.
Fazla eşya beni her zaman yormuş olmasına
karşın, evimin az eşyalı ve refah bir yer olduğunu hiç hatırlamam. Kendimle
ilgili, yeşil gözlükleri takma sürecimde, en hoşlanmadığım ve yeterince yol kat
edemediğimi düşündüğüm konu “tüketim” oldu. Sanıyorum bunda büyük şehirde
yaşamanın, iş hayatının gerekliliklerinin, sosyal statülerin ve her yerde, her
adımda karşımıza çıkan şaşaalı, ışıl ışıl dükkanların ve ürün çeşitliliğinin
çekiciliği büyük rol oynuyor.
İnsanın eşyaya olan bağımlılığının köklerine
gittiğimizde, insanın genel anlamda doğadaki en bağımlı canlı olmasıyla ilişkili
olduğunu düşünüyorum. Doğduğun günden, belli bir yaşa gelene kadar bir başkasının
–özellikle de annenin- bakımına muhtacız. İnsan yavrusu, doğada tek başına
kaldığında yaşamını sürdüremeyecek kadar aciz bir canlı esasında. Birçok
hayvanın yavrusu doğar doğmaz yürümeye başlayıp, birkaç hafta içinde avlanabilecek
duruma gelebiliyorken, insan yavrusu neredeyse yasal anlamda bir yetişkin sayılabilecek
yaşa gelene kadar aileye bağımlı oluyor. Eşya bağımlılığımızın da, fiziksel
açıdan bağımlı oluşumuzla ilintili olduğunu düşünüyorum. Bizi soğuktan
koruyacak bir kürkümüzün olmaması bizi giysiye bağımlı hale getiriyor. Birçok
yiyeceği çiğ tüketemeyişimiz bizi ateşe bağımlı, kesici dişlerimizin olmaması
kesici aletlere bağımlı, doğada açıkta yaşayamamamızın bir sığınak olan eve
bağımlı ve de günümüze geldiğimizde "ye kürküm ye" durumunun bizi
sosyal statülere bağımlı hala getirdiğini düşünüyorum. Durum böyle olunca da,
ihtiyacımız olan şeylerin listesi uzuyor. İşin içine zamane trendleri girince
de, durum artık zaruriden fuzuliye doğru agresif bir ivmeyle kaçınılmaz bir
şekilde yol alıyor.
Bir keresinde, bir yerde okuduğum şu söz
yıllardır aklımdan çıkmaz: “İki senedir hiç giymeyip dolapta sakladığın giysiyi
3. sene giyme ihtimalin yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla, gereksizdir.” Ama
bunu uygulamayı başarabiliyor musun derseniz, dürüstçe hayır derim. Ama bu
gelen-giden hesabını elimden geldiğince kendimce bir düzene ve mantığa
oturtmaya çalışıyorum. Mesela, yeni bir çift ayakkabı aldığımda, evden mutlaka
eski bir çift ayakkabıyı çıkarıyorum. Bunu da atmak yerine ihtiyacı olan
kullansın diye belli kurum veya kişilere veriyorum. Giysi alırken, en fazla bir
iki kombin ile kullanılabilecek renk ve modeller almak yerine, gardırobumdaki
diğer giysilerimi de düşünüp, gözümde canlandırarak almaya çalışıyorum.
Esasen giysilerin, ayakkabıların ve
kitapların büyük ölçüde başkaları tarafından kullanılma olasılığı var. Asıl
gereksiz yer kapladığını ve bir işe yaramadığını keşfettiğim türden eşyalar,
biblo, çerçeve, kırk yılda bir içinden bir şey içtiğin/yediğin bardak tabak ve
süs eşyaları olduğunu keşfettim. O nedenle artık süs eşyası almamaya dikkat
ediyorum. Gittiğim, gezdiğim, gördüğüm yerlerin anılarının sadece beynimde
kalmasının hiçbir sakıncası yok :) Hem zaten akıllı
telefonlar ve dijital fotoğraf makineleri sayesinde fotoğrafları basmadan hard
diskte saklamak da mümkün.
Kendi yarattığı çöplüğün kralı olarak insanı
ve tüketim çılgınlığını çok güzel anlatan şu videoyu paylaşmazsam olmaz:
Şu ana kadar hep bireysel açıdan tüketimi
değerlendirdik, bir de bu işin toplumsal boyutu ve çevre üzerinde katlanarak büyüyen
etkisi var. WWF (World Wide Fund) dünyada tüketimin bu hızla sürmesi halinde,
2050 yılına gelindiğinde yaşamak için iki gezegene daha ihtiyaç duyulacağı
uyarısında bulundu. Araştırmalara göre, son 30 yılda dünya üzerindeki doğal
kaynakların üçte biri insanlar tarafından yok edildi. 230 hayvan türü tükenme
tehlikesiyle karşı karşıya. Denizlerdeki balıklar, atmosfere oksijen sağlayan
ormanlar ve temiz su kaynakları hızla tükeniyor. Bu kaynakların tüketimi sadece
giderek doğrudan denize pet şişe atmakla olmuyor, hepsi tercihlerimizin
yarattığı domino etkisi sonucunda gerçekleşiyor. O nedenle, önemsiz
nitelediğimiz veya dikkatsizce yaptığımız tercihler bizlere doğanın süzgecinden
geçerek geri dönüyor. Unutmayalım, yaşam dönüşümdür. Lavabonuzdan akıp
gittiğini sandığınız deterjanlı suyun, kapının önüne bıraktığınız çöpün
evininizden çıkıp gitmesiyle her şey bitmiyor. Attığımız her şey bir şekilde
bize geri dönüyor. Doğaya ve insan sağlığına zararlı olduğu bilinen kimyasalları
içeren deterjanla yaptığınız temizlik sonrasında lavaboya döktüğünüz o su,
denizlere, tarlalara ulaşıp diğer canlıların yaşamını tehdit ediyor, yediğimiz
bitkilerin topraklarını kirletiyor. Olan biten her şeyden hepimiz sorumluyuz.
Zincirin bir halkasıyız sadece. Her tercihimizde bu gerçeği hatırlamamız
gerekiyor. Ortalama bir Amerikan vatandaşının tüketiminin bir İngiliz’in 2 katı,
bir Afrikalınınsa 24 katı olduğu günümüzde, sahip olduklarımıza şükredip,
açgözlülüğümüzü frenlemenin tam zamanıdır.
Peki, kullanmadığımız fazla eşyalarımızla neler yapabiliriz? Her Pazar Maltepe organik pazarına gidip evin tüm gıda alışverişini oradan yaptığımı daha önce belirtmiştim. 2 hafta önce pazarda gezinirken bir takas standına denk geldim. Pazara gelenler kullanmadıkları giysileri, çocuk eşyalarını, tabak çanağı buraya getiriyor ve standda ihtiyacı olan bir başka eşya varsa yerine hiçbir ücret ödemeden onu alıyor. Bu imkanı görünce çok sevindim ve evde birilerine vermeyi düşündüğüm ama nereden nasıl ulaştıracağıma karar veremediğim eşyaları buraya getirmeye karar verdim. Hepsini bir kerede değil ama her seferinde birkaç parça ile oraya götürmeye karar verdim. Bu takas etkinliği Maltepe ekolojik pazarda her ayın 2. pazarı düzenleniyor. Mayıs ayı etkinliği 11 Mayıs’ta. Ve her ayın son Cumartesi günü Üsküdar Antikacılar Çarşısı'nda Takas pazarı kuruluyor.
Bunun dışında, Free Cycle denilen, internet üzerinden takas imkanı sunan uluslararası bir organizasyon var. Daha fazla bilgi için: http://www.yesilplatform.com/2011/07/28/freecycle-kullanmadiginiz-esyalari-hediye-ederek-dunyayi-degistirin/
İstanbul’a özel bir ikinci el sitesi İkinci
el Eşya İstanbul için: http://www.ikincielesyaistanbul.org/
Eşya paylaşımı ve takas için ayrıca; Eşya
Paylaş: http://esyapaylas.com/
Takas Merkezi: http://www.takasmerkezi.com/
Satın alacak kadar ihtiyaç duymadığın
eşyaları ödünç almak için Eşya Kütüphanesi: http://esyakutuphanesi.com/
Zumbara (Zaman Kumbarası) sayesinde bazı
şeylerin bedelini para yerine zamanınızla ödeyebilirsiniz: http://www.zumbara.com/
Kitap bağışlarınız için Kitap Ağacı: http://www.kitapagaci.org/KitapBagisla/KitapBagisla.html
Giysi takası için, Giysi Takası: http://giysitakasi.blogspot.com.tr/
Aynı zamanda takas tarihlerini ve haberleri
grubun Facebook sitesinden takip edebilirsiniz: https://www.facebook.com/GiysiTakasi?fref=ts
Aslı’nın dolabı adlı site sayesinde paranızı
tekstil üreticilerine değil, kendi belirlediğiniz sivil toplum kuruluşlarına
aktarabilirsiniz: http://www.aslinindolabi.com/
Bebek ve çocuk eşyaları için; Kardeşim Giysin:
http://www.kardesimgiysin.com/2013/08/ne-yapacagz.html
Bebedönüşüm: http://bebedonusum.blogspot.com.tr/
Yolculukları ve evimizi de paylaşabiliriz.
Avrupa ülkelerinde çok tercih edilen bir sistem olan arabayı ortak kullanma
yöntemi için; Ortak Araba: http://ortakaraba.com/
YolYola: https://www.yolyola.com/
UcuzaGidelim: http://ucuzagidelim.com/
Yurt dışı seyahatlerinde; CouchSurfing: https://www.couchsurfing.org/n/how-it-works
Almayıp sadece vermek için; Verrr: http://www.verrr.com/
Yeşilist’in hazırladığı 2. el rehber
haritaları: http://www.yesilist.com/ikinciel.php
Okumak, izlemek ve bilinçlenmek için:
Uyanma Saati: http://uyanmasaati.com/
Ortak Kullanım Hareketi: http://www.ortakkullanimhareketi.com/
Story of Stuff: http://storyofstuff.org/movies/
Çulsuz bir primattan eşya bağımlısı bir
istifçiye nasıl dönüştük: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bilim-teknik/62157/Culsuz_bir_primattan_esya_bagimlisi_bir_istifciye_nasil_donustuk_.html#
Bu yazıyı hazırlarken aklıma sık sık Colin
Beavan’ın No Impact Man adlı kitabında yer alan bazı ifadeler geldi. Bu kitabın
çevirmeni olarak, kendi çevirimden bazı yerleri paylaşmak istiyorum:
"Çöpü koridora götürdüğüm ve evimden
dışarı çıkardığım şu anda bu artık bir “ben” sorunu olmaktan çıkıyor. “Biz”
sorunu olmaya başlıyor. Birlikte çaresine bakmamız gereken bir şey halini
alıyor. Çöp kamyonları çöplerimizi taşımak için milyonlarca kilometre yol
yaparken ortaya çıkan yakıt parçacıklarını teneffüs ederek ciğerlerimize hep
birlikte hasar vereceğiz. Çöp sahalarından sızan batarya asitlerinin bulaştığı
suları hep birlikte içeceğiz. Çöp yakma fırınlarının ürettiği dioksinleri
içimize çekerken daha yüksek kanser riskine hep birlikte maruz kalacağız."
"Ben ve
Michelle gibi insanların her gün gördüğü 2,000 ile 5,000 arası reklamı düşündüm.
Tüketim karşıtı aktivist olan Annie Leonard’ın Story of Stuff isimli videosunda “Bize, günde üç bin
kez saçımızın yanlış olduğu, cildimizin yanlış olduğu, giysilerimizin yanlış
olduğu, mobilyalarımızın yanlış olduğu, arabalarımızın yanlış olduğu, baştan
aşağı yanlış olduğumuz ve bu yanlışların sadece alışveriş yaparsak
düzeltilebileceği söyleniyor,” ifadesini düşündüm. Ve artık istediğim şeyi
istediğim anda almamamdan ötürü kendimi ezik gibi hissettiğimi düşündüm. Gezegen
kaynakları açısından bir tüketimci olmamaya çalışıyorum ve evimin tam ortasında
duran bu aptal kutusu sürekli bana, daha fazla kaynak kullanmadıkça ezik biri
olduğumu söyleyen mesajlar gönderiyor. Bana, No Impact Man olmanın bir kaybeden
olduğunu söylüyor. Daha fazla ürün satın almayıp çöp çıkarmamanın eziklere özgü
bir durum olduğunu söylüyor. Televizyonun, hayatımla ilgili kendimi kötü
hissetmemi sağladığı –ve projemi zorlaştırdığı- gerçeğini fark etmek, düşmanın
oturma odamda kamp kurduğunu keşfetmek gibi bir şeydi."
"Bu bir kısır döngü. Bir şeyleri satın
almak için canla başla çalışıyoruz ama o eşyaları yapmak gezegenimizi tahrip
ediyor, bu da bizi daha fazla depresyona sokuyor; böylece moralimizi düzeltmek
için daha fazla şeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz ve böylece daha çok
çalışıyoruz."
"Tüm
reklamlar aynı şeyi söyler: Berbat bir haldesin, ama şu ürünü satın alırsan
düzeleceksin ve ardından herkes seni sevecek. Reklamların söylemediği şey ise,
sevgi ihtiyacımızın nedeninin, bir şeyleri satın alabilmek için çok çalışmamız
olduğudur. Sevgiye vakit ayıramayacak kadar çok meşgulüz, çünkü reklamların
bize sevgi getireceğini söyledikleri şeyleri almak için çalışıyoruz."
Ve son olarak, çok sevdiğim bir film olan
Fight Club’tan Tyler Durden'ın şu sözünü paylaşmadan edemeyeceğim: “The things
you own end up owning you.” Yani, sahip oldukların gün gelir sana sahip olur.
Güzel günler dileğiyle :)
Yakın zamanda Japon bir yazardan kitap okudum: Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle Toparla. Kitap bitince eve bir giriştim, yıllardır giymediğim giysiler, yatak altındaki malzemeler, kitaplar, defterler, kapağı olmayan kavanozlar, çekmeceler.. Hepsini çıkardım elimden. Öyle rahatladım ki.. Tavsiye ederim :)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilteşekkürler bilgiler için
YanıtlaSilorganik deterjan